İçeriğe geç

Çok sinirli olan çocuğa nasıl davranmalı ?

Geçmişin Işığında Günümüzün Çocuğu: Çok Sinirli Olan Çocuğa Nasıl Davranmalı?

Bir tarihçi olarak her döneme baktığımda, insan davranışlarının ardında toplumsal dinamiklerin izlerini görürüm. Her çağ, kendi çocuklarını yaratır; savaşın gölgesinde büyüyen çocuk da, dijital çağın hızında yetişen çocuk da sinirini aynı biçimde dışa vurmaz. Çok sinirli olan çocuk olgusu, yalnızca bireysel bir davranış değil; tarihin, kültürün ve toplumsal dönüşümlerin çocuk ruhuna yansımasıdır. Geçmişi anlamadan bugünün öfkesini yorumlayamayız.

Tarih Boyunca Çocukluk: Otorite ve Şefkat Arasındaki Gelgit

Antik çağlarda çocuk, minyatür bir yetişkin olarak görülürdü. Roma’da “pater familias” yani baba, hem öğretmen hem hâkimdi; disiplin kutsaldı, duygulara yer yoktu. Orta Çağ’da çocuklar, itaat etmeyi Tanrı’nın buyruğu sayan bir kültürde büyüdüler. 18. yüzyılda Aydınlanma düşüncesiyle birlikte çocukluk, ilk kez özel bir dönem olarak tanımlandı. Jean-Jacques Rousseau’nun “Emile” adlı eseri, çocuğun doğasına uygun bir eğitimi savunarak büyük bir kırılma yarattı.

Tarihin bu dönüşümü, bir gerçeği gösterir: Çocuğa nasıl davranılacağı meselesi, her dönemde toplumsal düzenin aynası olmuştur. Öfke, yaramazlık ya da sinirlilik; dönemin değerleriyle ya yüceltilmiş ya da bastırılmıştır.

Sanayi Devrimi ve Disiplin Çağı: Duyguların Bastırıldığı Kuşak

19. yüzyılda sanayi toplumu yükselirken, çocuk işçiliği olağan hale geldi. Evlerin yerini fabrikalar, oyunların yerini makinelerin sesi aldı. Bu dönemde sinirli ya da hırçın çocuk, “itaatsiz” olarak damgalanırdı. Toplumsal üretim disiplini, aile içinde duygusal soğukluğu beraberinde getirdi.

Pedagoji tarihi bize şunu gösterir: Her baskı dönemi, bir tepki doğurur. 20. yüzyılın ortasında, psikoloji bilimi sahneye çıkınca çocuk öfkesine bakış değişti. Artık “öfke”, cezalandırılacak bir kusur değil, anlaşılması gereken bir sinyaldir.

Savaş Sonrası Dönem: Travmanın Sessiz İzleri

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da büyüyen kuşak, savaşın gölgesinde duygusal bir yoksunluk yaşadı. Anne babalar travmalarını bastırırken, çocuklar da bu bastırılmış öfkeyi miras aldı. 1950’lerdeki “itaatkâr çocuk” ideali, 1960’ların “özgür çocuk” akımıyla yer değiştirdi. Psikologlar, öfkenin ifade edilmemesinin uzun vadede kaygı ve saldırganlık doğurduğunu vurgulamaya başladılar.

Bugün bir çocuğun “çok sinirli” olması, sadece kişisel bir durum değil; toplumsal tarihimizin duygusal hafızasının bir yansımasıdır.

Dijital Çağ ve Yeni Tetikleyiciler

21. yüzyılda çocuklar ekranlarla büyüyor. Dijital uyarıcılara sürekli maruz kalmak, sinir sistemini aşırı uyarıyor. Dijital gürültü, sabır eşiğini düşürüyor; çocuklar anında karşılık bekleyen bir dünyada gecikmeye tahammül edemiyor.

Bu durum, tıpkı geçmişte sanayileşmenin çocuk davranışlarını şekillendirmesi gibi, bugün teknolojinin sinir sistemini biçimlendirdiğini gösteriyor. Artık öfke, yalnızca bir duygu değil; hızlı tüketilen bir tepkidir.

Toplumsal Kırılma Noktası: Empati Ekonomisinin Doğuşu

Bugünün ebeveynleri, tarihte ilk kez “duygusal farkındalık” çağında çocuk yetiştiriyor. Artık disiplin değil, empati ve duygusal sermaye önem kazanıyor. Psikologlar, çocuk öfkesine yaklaşırken şu temel ilkeleri vurguluyor:

1. Yargılamak yerine anlamak: Öfkenin ardındaki ihtiyacı keşfetmek.

2. Sakinliği modellemek: Çocuk, yetişkinin tepkisini kopyalar.

3. Sınır koyarken sevgi göstermek: Aşırı serbestlik kadar aşırı kısıtlama da öfkeyi besler.

4. Duygusal yatırım yapmak: Tıpkı bir toplumun geleceğine yapılan ekonomik yatırım gibi, sabır da duygusal sermayeyi büyütür.

Geçmişten Ders: Sükûnetin Evrimi

Tarih boyunca öfke hep bir “güç göstergesi” olarak görülmüştü. Ancak modern çağ, gücün değil sükûnetin kazanım getirdiğini öğretiyor. Eskinin cezalandırıcı tavrı, bugünün anlayış temelli yaklaşımına dönüşüyor.

Çok sinirli olan bir çocuğa nasıl davranmalı?

Yanıt, tarihsel olarak daima aynıdır: Sessizlikle değil, sabırla. Çünkü her nesil, çocuklarının duygularını ya bastırarak ya da anlamlandırarak bir sonraki toplumu inşa eder.

Sonuç: Tarih Tekerrür Etmesin Diye

Bir tarihçi için öfke, sadece bireysel bir patlama değil; toplumsal bir belirtidir. Bugün sinirli çocuklara nasıl yaklaştığımız, geleceğin yetişkinlerinin nasıl bir toplum kuracağını belirleyecek.

Eğer geçmişin hatalarından ders çıkarırsak, öfkeyi bastırmak yerine anlamlandırmayı seçersek, sadece bireyleri değil, toplumun duygusal tarihini de onarabiliriz.

Çok sinirli olan çocuğa doğru yaklaşmak demek, aslında insanlığın kendi geçmişiyle barışması demektir. Çünkü tarih, en çok anlayışla yazıldığında iyileşir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
ilbet yeni girişbetexper.xyzsplash