İş Geliştirme Ne İş Yapar? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden
İş geliştirme. Hadi, gelin bu kavramı biraz daha yakından inceleyelim. Şirketler, organizasyonlar ya da sivil toplum kuruluşları (benim gibi) için hep kritik bir alan olmuştur. Ama işin içine toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi kavramlar girdiğinde, iş geliştirme ne kadar ‘şirket odaklı’ kalabilir? Gerçekten her işe yeni bir strateji koymak ve büyümeyi sağlamak dışında, daha derin bir sorumluluğu var mı?
Bir gün İstanbul’un kalabalık sokaklarında yürürken, önümdeki adım sesleri ve etraftaki konuşmalar arasında fark ettim. Hem kadınlar, hem erkekler, hem gençler, hem yaşlılar… Herkesin derdi aynı: hayatını sürdürebilmek. Bir grup iş geliştirme uzmanının da, belki bir odada, belki bir kafede, bazılarının cinsiyetinden dolayı daha fazla engelle karşılaştığını gözlemleyebiliyorsunuz. Evet, iş geliştirme dünyası biraz daha karmaşık; işte bu yüzden toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet faktörleri devreye giriyor.
İş Geliştirme ve Toplumsal Cinsiyet: Herkesin Fırsatı Var mı?
İş geliştirme dünyasında, “yeni fırsatlar yaratma” ve “büyüme sağlama” gibi hedeflerle iş başı yapanlar, çoğunlukla şirketin büyüme stratejilerini belirlerler. Ancak, bu stratejilerin her kesimden insana eşit fırsatlar sunduğunu söylemek, maalesef her zaman doğru olmuyor. Kadınların iş dünyasında karşılaştığı engeller, özellikle liderlik pozisyonlarına gelindiğinde oldukça belirgin. Birçok kadın, iş geliştirme alanında başarılı olmak için ekstra çaba sarf etmek zorunda kalıyor. Evet, hala çok sayıda iş yerinde kadınlar, erkeklerden daha düşük maaşlar alıyor ve aynı fırsatlardan yararlanamıyorlar. Oysa iş geliştirme, sadece işin ekonomik boyutunda kalmaz, insan hakları ve fırsat eşitliği gibi konulara da dokunur.
Sokakta karşılaştığınız birkaç sahneye dikkat edin. Bir kadın, bir metro istasyonunda, yeni bir iş anlaşması için gittiği toplantıdan çıkarken genellikle ‘iş kadını’ etiketini üzerine yapıştıran bakışlarla karşılaşıyor. Kadın, giydiği kıyafet ya da taşıdığı çantaya göre daha fazla yargılanıyor. Ama iş geliştirme, tüm bu önyargılara karşı gelmeli, değil mi? Çeşitliliği benimsemek, sadece bir strateji değil, aynı zamanda iş dünyasında kalıcı değişimi sağlamak adına bir gereklilik.
Çeşitlilik ve İş Geliştirme: Herkesin Farklı Bir Bakışı Olabilir
Şimdi biraz çeşitlilikten bahsedelim. İş geliştirme sadece bir sektör büyütme değil, insan çeşitliliğini dikkate alarak toplumun her kesimine hitap edebilme meselesi. Bunu basitçe düşündüğümüzde, bir şirketin pazarlama stratejisinin ne kadar çeşitli kitlelere hitap ettiğini görmeliyiz. Ancak, çeşitliliği sadece ürün ya da hizmetlere entegre etmek, o çeşitliliği içeren bir ekip kurmak da işin başka bir boyutu.
Çeşitliliğin iş geliştirme için neden önemli olduğunu bir örnekle açayım: Geçenlerde arkadaşlarımla bir kahve içiyordum, hemen yan masada genç bir girişimci grubu vardı. Birinin söylediği bir şey dikkatimi çekti: “Eğer çevremizde daha fazla kadın olsaydı, iş geliştirmemiz çok daha farklı olabilirdi.” Hemen aklıma geldi; iş geliştirme sürecinde, genellikle erkek egemen bir dil ve strateji hakim. Fakat farklı bakış açılarına sahip olmak, daha özgün fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayabiliyor. Çeşitlilik, sadece etnik köken ya da cinsiyetle sınırlı değil. Farklı yaş grupları, engellilik durumu, cinsel yönelim ve hatta sosyal sınıf gibi faktörler, iş geliştirme stratejilerinin daha etkili ve kapsayıcı olmasını sağlayabilir.
Birçok büyük firma, bu çeşitliliği fark edip buna uygun iş geliştirme politikaları oluşturmuş durumda. Bir STK çalışanı olarak, ben de daha geniş bir perspektife sahip olmam gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, sivil toplumda çalışırken, yerel topluluklarla kurduğumuz bağlar, onların ihtiyaçlarını daha iyi anlamamıza ve buna uygun stratejiler geliştirmemize olanak tanıdı.
Sosyal Adalet ve İş Geliştirme: Büyümek Ne Anlama Geliyor?
Gelelim işin belki de en kritik noktasına: sosyal adalet. İş geliştirme süreçlerinde büyüme sağlamak, genellikle kâr elde etmeye odaklanmak anlamına gelir. Ancak bu büyümenin adil bir şekilde yapılıp yapılmadığı, kimin bu büyümeden faydalandığı sorusu oldukça önemli. Birçok şirketin büyüme hızı, aslında düşük gelirli bölgelerdeki insanları göz ardı ederek hızlanıyor. Sosyal adalet bu noktada devreye giriyor.
Bir gün, İstanbul’un yavaş yavaş büyüyen mahallelerinden birinde yürürken, genç bir kadınla tanıştım. Hemşire olarak çalışan ama aynı zamanda sosyal medyada organik ürünler satan bir girişimciydi. İş geliştirme, ona birkaç yıl önce işini büyütme fırsatını sunmuştu. Ama büyümeyi sağlarken, daha fazla kadının da bu fırsatları yakalayabilmesi gerektiğine inandığını vurguladı. “İşimizi büyütürken, toplumun her kesimine ulaşmaya çalışıyorum. Kadınlar, özellikle sosyal girişimcilikte daha fazla yer almalı,” demişti. İşte, sosyal adaletle iş geliştirme bu şekilde birleşiyor.
Sonuç olarak, iş geliştirme sadece ekonomiyi değil, toplumdaki adalet anlayışını, çeşitliliği ve fırsat eşitliğini de kapsamalıdır. Bir iş yerinde gerçekten herkesin eşit fırsatlara sahip olup olmadığını görmek, aslında işin başarıya ulaşmasının gerçek ölçüsüdür. Yoksa sadece rakamlar büyürken, kimse gerçeği görmez. O zaman, iş geliştirme gerçekten neyi değiştirmeli, kimlerin hayatını dönüştürmeli?